№№5-12(95-102), мамыр-желтоқсан, май-декабрь, May-December, 2015 ISSN 2307-017X
Ġylymi zertteuler a̋lemì – Mir naučnyh issledovanij – World of scientific research
___________________________________________________________________
24
koruma altına alındığını söyleyebiliriz. Karadeniz ve Balkanlar üzerinden de Rusya
boğazlara hakim olmayı ve sonrasında sıcak denizlere inmeyi başaramamıştır. Bundan
sonraki aşamada bu amaçlarını gerçekleştirmek için Kafkasya ve Ahıska bölgesi üzerinden
faaliyetlerini yürütmeye çalışacaktır.
1918'de Trabzon Antlaşmasıyla bu iki sancağı resmen Türkiye'ye bıraktı. Fakat 13
Nisan 1919'da İngilizler'in Kars'ı işgali ve Milli Şura‟nın dağıtılması üzerine Ahıska
Gürcistan tarafından işgal edildi ve 16 Mart 1921 Moskova Antlaşması'yla Gürcistan
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Tiflis vilayetine bağlandı. Bugün aynı adı taşıyan
bölgenin idari merkezidir. Batum, Ahılkelek ve Borcami'ye kara ve demiryoluyla bağlıdır.
1940 yılında bulunan linyit madenIeri Ahıska'nın önemini giderek arttırmış ve burada
enerjiye dayalı endüstri tesisleri kurulmuştur [7]. Ahıska bölgesinin stratejik öneminin
olmasının yanında zamanla bazı zenginliklerinin de fark edilmesiyle birlikte dünyadaki
bölgesel değerinin daha fazla artmasına sebep olmuştur. Böyle bir özelliğe sahip bir
bölgenin Türk ve Müslüman halkın elinde bulunması da 1944 yılında Rusya tarafından
Ahıskalı Türklerin sürgün edilmesine sebep olacağını söylemek mümkündür. Bunun
öncesinde de Ahıskalı Türklerin milliyetleri ve başka konularda değişiklikler söz konusu
olmuştur.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği resmi kayıtlarında sadece Ahıskalılar “Türk”
olarak adlandırılmışlardır. Dolayısıyla 1926 yılında yapılan ilk nüfus sayımında Ahıskalılar
“Türk” nüfusu olarak belirtilmiştir. 1929 yılında basılan “Sovyet Ansiklopedisi”
kayıtlarında ise Ahıska nüfusunun %55‟nin Türklerden oluştuğu kaydedilmektedir. Ancak,
Sovyetler Birliği‟nin 1935-1936 yıllarından itibaren Ahıska Türklerini, “Türk” yerine
“Azerbaycanlı” olarak adlandırmaya, hatta okullardaki eğitimi Azerî Türkçesiyle yapmaya
başlaması; yine bir kısım Türklerin Gürcü tabiiyetini kabul edip Gürcü soyadlarını almaları
gibi sebeplerden dolayı, 1944 yılındaki sürgüne kadar Ahıska‟da ne kadar Türk
bulunduğuyla ilgili sağlıklı belgeler ve istatistiklere ulaşmak mümkün değildir. Ne var ki
bu çerçevede gerçek sayılarının 1926 sayımında dahi 137.921‟in üzerinde olduğu açıktır
[12, 3 s.]. Ahıskalı Türklere farklı isimler verilerek onların ortak Türklük bilincinin yok
edilme gayretleri tarihten malumdur. Bu bağlamda sadece coğrafya adından dolayı Ahıska
Türk‟ü denmesi ve sürgün edildikleri bölgelerde kimliklerine Azeri yazılmasıyla da
Azeriler veya Azerbaycanlılar olarak adlandırılmaları ve bunun kendilerince de
istenmemesine rağmen söylenmesi Türk Dünyası‟nın birlik, beraberlik ve dayanışma
içinde olmasını değil ayrılıkların pekiştirilmesine yönelik bir durum söz konusu olabilir.
Bu konuda Osmanlı Türklüğü‟nün veya Anadolu Türklüğü‟nün bir parçası olan bu sürgün
Türklerin coğrafya adının bir kavmiyet değil sadece coğrafya adı olduğunu vurgulayarak
Ahıskalı Türkler veya Ahıska bölgesi Türkleri olarak anılması daha doğru bir şekilde hitap
edilmeleri sağlanabilir.
1936 yılında imzalanan Montreux Antlaşması, 1923 yılında kurulan Boğazlar
Komisyonu‟nu kaldırdı. 1939 yılından sonra Türk hükümeti büyük bir beceriyle, Almanya
ve düşmanları arasında bir denge kurmayı başaracaktı [8, 398 s.]. Sovyetler Birliği ve Nazi
Almanyası arasında devam eden II. Dünya Savaşı‟nda Ahıska bölgesindeki Ahıskalı
Türklerin Türkiye‟ye yardım ederek savaşın kaderinin değişmesinden ve Türkiye‟nin
Kafkaslar, Orta Asya (Türkistan) ile balğlantı kurma ihtimaline karşı Sovyetler Birliği bu
durumdan endişe duymuş olabilir. Fakat bu endişesini mümkün olduğunca dışa
yansıtmamaya çalıştığını o zamanları yaşamış Ahıskalı Türklerin yaşlılarının
anlattıklarından bilmekteyiz. Bu endişesini de Ahıskalı Türkleri Orta Asya (Türkistan)
bozkırlarına zorla ve insanlık dışı yollarla sürgün ederek gidermeye çalıştığını, bölge
halkının Türk olmasından dolayı da bu halka karşı güvensizlik de duymuş olabilir. Kendisi
için savaş esnasında ve gelecekte bölge insanının tehlike oluşturmaması, savaştaki asker
ihtiyacını karşılamak amacıyla Ahıskalı Türklerin bir kısmını savaş için gerekli insanlarını
№№5-12(95-102), мамыр-желтоқсан, май-декабрь, May-December, 2015 ISSN 2307-017X
Ġylymi zertteuler a̋lemì – Mir naučnyh issledovanij – World of scientific research
___________________________________________________________________
25
Nazi Almanyası‟na karşı cepheye göndermiştir. Geride kalanları ise Borcom demiryolunun
yapımında kullanarak sürgüne hazırlamıştır. Yukarıda saydığımız sebeplerle Ahıskalı
Türkleri 14 Kasım 1944 tarihinde SSCB Komünist Partisi Genel Sekreteri Stalin‟in yazılı
emri ve SSCB İçişleri Bakanı Lavrentiy Beriya‟nın talimatıyla Kazakistan‟a, Kırgızistan‟a
ve Özbekistan‟a geçerli bir sebebe dayandırılmadan insanlık dışı usullerle herhangi bir
bilgi verilmeden 2 saat içinde Sovyet askerleri tarafından evlerinden hiçbir şey alamadan
zorla sürgün etmiştir.
Zor kullanılarak topraklarından sürgün edilen Ahıska Türklerinin sürgünü bizzat
yaşamış yaşlılarının anlattıklarına göre onların sürgün edilecekleri konusundaki söylentileri
o zamanın önde gelenleri duymuştur. Ancak Ahıska halkı bu durumdan haberdar
olamamıştır. Sovyet hükümeti sürgün faaliyetine sıkı sıkıya hazırlanmıştır. Öyle ki her
köydeki ailelerin aile fertlerinin sayısı önceden tam olarak tespit edilmiştir. Hayvan taşıma
ve yük vagonlarına bindirilen insanları saydıklarında sizin ailenizde şu kadar insan olması
gerekirdi, neden eksik var diyecek kadar net ve kesin bilgilere sahiptiler. Böylece Ahıskalı
Türkleri kaderine terk edilip kendi vatanlarından sökülüp atıldılar. Yoldaki zorluklardan,
açlıktan, soğuktan ve hastalıktan ölenler yollara gelişi güzel atılmıştır. Öyle ki bazılarına
mezar dahi nasib olmamıştır. Böylece tarihi çok eskilere dayanan Türk ve Müslüman
bölgesinde Türkiye ve Türk Dünyası ile bağlantı kurmayı sağlayacak Türk halkı
kalmamıştır.
Sürgünü yaşamış yaşlıların anlattıklarına göre sürgünden önce Ahıska‟da yaşam
şartları çok iyiymiş. Ancak sürgünle birlikte maddi, manevi ve insan kayıpları vermeleriyle
birlikte yokluk dönemleri yaşamışlardır. Bütün bu olaylara rağmen Ahıskalı Türkler
umutlarını hiçbir zaman yitirmeyip, azim ve çalışkanlıklarıyla sürgün edildikleri
devletlerde günümüzde sanki hiç sürgün edilmemişler gibi yaşamaktadırlar. Sovyetler
Birliği tarafından zorla sürgün edilen Ahıska Türklerinin bir kısmı da Güney Kazakistan
eyaletinde pamuk üretimi yapılan Mırzaşöl bölgesinin sosyal ve ekonomik hayatının
geliştirilmesinde kullanılmışlardır. Mırzaşöl dediğimiz bölge o zamanlarda çöl idi. Buraya
su getirip tarıma açma amacıyla Sovyetler Birliği‟nin pamuk ihtiyacını karşılamak için,
zorla sürgün edilen Ahıskalı Türklere Kirov (Dostık) Kanalı elle kazdırılmıştır. Bu bölgeye
suyun gelmesiyle birlikte halk da buralara yerleştirilmeye başlanmıştır. O zamanın çölü
olan yerler günümüzde Güney Kazakistan eyaleti içinde nüfusu en kalabalık bölgeleri
arasında yer almaktadır [13]. Sürgün edildikleri bölgelerde yerli halklara sorun
çıkarmamaya, yük olmamaya çalışan Ahıskalı Türkler Kazakistan‟dan Özbekistan‟a,
Kırgızistan‟dan Rusya‟ya kadar bulundukları her bölgeye uyum sağlamış ve içinde
bulundukları toplumların kalkınmasına katkı sağlamışlardır. Ahıska bölgesinde edindikleri
tecrübeleri ve atalarından kalan meslekleri ile sürgün edildikleri bölgelere hizmet
ettiklerini ve çalışkanlıkları yerli halklara örnek teşkil ettiğini söyleyebiliriz.
İngiliz yazar Robert Kongvest Ahıska Türkleri‟nin bu kaderi hakkında: 200 bin
nüfuslu Türk halkının vatanından ayrılıp hiç bilmedikleri yerlere sürgün edilmesi hakkında
1968 yılına kadar Batı kamuoyunun haberi olmamıştır. Bu olay İzlanda‟nın veya Yeni
Zelanda‟nın Kuveyt‟in veya Alaska‟nın bütün halkının bir anda yok olması gibi bir olaydır
diye yazmıştır [14]. Otonom seviyede bile olsa devletleşmesi istenmeyen Ahıskalı Türkler
anavatanlarından sürgün edilip asimile olmaları istenmiş olabilir.
Sonuç
İngiltere denizlerdeki ticaretini devam ettirebilmek için, Osmanlı İmparatorluğu‟nu
Rusya‟nın hasta adam olarak görmesine rağmen, Osmanlı İmparatorluğu‟nun her zaman
toprak bütünlüğünü korunmasından yana olmuştur. Bundan dolayı Osmanlı
İmparatorluğu‟nun elinde bulunan boğazları ve stratejik noktaları Rusya‟nın sahip olmasını
engellemiştir. Daha sonra Rusya‟nın yukarıda da bahsettiğimiz gibi çeşitli sebeplerle
Osmanlı İmparatorluğunu dünya siyasetinde yalnız kalmasını sağlamıştır. 1828-1829
Достарыңызбен бөлісу: |